Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ana Sayfa etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İNSAN YARATMAK

Neden hayatta olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Hepimiz özel olduğumuzu düşünüyor, sıradanlığa katlanamıyoruz. Bunun için hayatımıza bize kendimizi iyi hissettirsin diye sıradan birini alıyoruz. Ve bunu karşılıklı yapmaya başlıyoruz. İki kişiden biri diğerine özel olduğunu hissettirmeyi unutunca ilişkimizi bitiriyoruz. Bir sıradan kişi daha bulup, birbirimizi özel hissetmek için hayatımıza tekrar alıyoruz.  Daha sonra bunu devam ettirmekten de sıkılıp evleniyor, sıradanlığımızı beraber yaşıyoruz. Artık başka birini özel hissetmek ve hissettirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ve bir insan yaratıyoruz. Ondan istediğimiz şekilde davranmasını, bizim gibi düşünmesini ve bizim gelemediğimiz yerlere gelip bunun gururuyla başka insanların size özel hissettirmesini istiyoruz. Toplum bunun üzerine kurulmuş gibi geliyor bana hep. Başka birinin ideallerinin gerçekleşmesini istediği ve gurur duygusu yoluyla kendini özel hissetme arzusu nedeniyle buraya zorla itiliyoruz. Ve yaşamak n

SADECE ZAMAN

Yaşamımızda günlerimiz ve saatlerimiz sayılı. Çoğu zaman bu gerçeği unutuyoruz. Aleyhimize işleyen saniyelerin sesine tıkıyoruz kulaklarımızı. Bundan dolayıdır ki mutsuz, hüzünlü ve daima bir çıkmazdayız. Kaybettiğimiz saatlerin kıymetini bilmediğimizden yaşamımızı bu kadar hoyratça kullanabiliyoruz. Unutuyoruz belki de, sonuçta bize verilen isim "unutan" demektir. ismimizin hakkını mı vermeye çalışıyoruz yaşamımızın geçip gittiğini unutarak. Öyle ya da böyle ister ismimizin hakkını vermek olsun bu unutkanlık, ister ahmaklık olsun zaman hâlâ aleyhimize işliyor. Ve biz kendimize büyük bir haksızlık yaparak saniyelerimizi üzüntüyle, nefretle veya öfkeyle hoyratça kullanıyoruz.  Önce sevgiyi unuttuk sonra da yaşamımızın kıymetini.  Şu dünyayı daima zindan ettik kendimize. Daima yapılan haksızlıklar için atıp tuttuk ama bir kedinin karnını doyurmayı bir köpeğin başını okşamayı basit işlerden bildik. Ölen bebekler için birilerini suçlarken o kıymetli y

BİR AVUÇ MUTLULUK: ANTİDEPRESAN

Size bu gün anlatacağım konunun baş rolü bir ıstakoz aslında. İlaçlar, artık ruhumuzu iyileştirmeyi de vadediyor. Tanrı kutsallığı olan bir yere nasıl kimyasal müdahale edebilir? İşte buna antideprasan deniyor. Kullanan insanlar genellikle, çok büyük bir ruhsal boşluk yaşarken doktorlar ona umut olacakmış gibi eline ilaç tutuşturuyorlar. Ve kullandığınız ilaçlar, bilincinizi bulandırmaya başlıyor. Sorununuz aynı yerde duruyor fakat siz buzlu camlar arkasına itildiğiniz için aynı yerde aynı şekilde duran ve büyüyen sorunu net göremiyorsunuz, sorun kalmadı sanıyorsunuz. Artık ıstakozumuza gelelim... Istakozların kabukları çok serttir. Ve ıstakozun kabuğu oluştuktan sonra da kendisi büyümeye devam ediyor. Fakat salyangoz bundan dolayı sorun yaşıyor, canı yanıyor, strese giriyor.  Peki bu sorunu nasıl çözmeli? Eğer böyle devam ederse ıstakoz ölecektir. Okyanusta psikiyatri kliğine gitmeli mi sizce? Tabiki tahmin edebileceğiniz üzere gidemiyor. Ne yapıyor biliyor musunuz?

TIRTILDAN KELEBEĞE: DEĞİŞİM

Kendinizde bir takım kusurları fark ediyor veya kendinizi bazı konularda yetersiz görüyorsanız olabileceğiniz en doğru yoldasınız. Ama bu değişim için elbetteki yeterli değil.  İnsanın kendini kabullenmesi yeri geldiğinde hatalarını görmesi ve bunları kişiliğine itiraf etmesi gerekir. Bu değişmek için yapılacak ilk adımdır. İkinci adımsa ataletten kurtulmak ve değişim için harekete geçmektir. Kendinizi hangi durumlarda hangi davranışlarla beğenmediğinizin farkına varın ve tüm cesaretinizi toplayıp tabularınızı yıkın. Değişmek daha doğrusu yanlışları görerek değişmek sancılı bir süreçtir. Sizi destekleyen insanları kendinize daha yakın tutun. Bunun yanı sıra siz de kendinizi destekleyin.  Değiştirilmesi istenilen huylar" göreceli bir kavramdır. Toplumdan topluma değişmesini bırakın insandan insana bile değişebilir. Bu yüzden kendi doğru ve yanlışlarımızı belirlemek bunların farkına varmak yeri geldiğinde etraftaki tabu yüklü insanları görmezden gelmek sür

SİHİRLİ DEĞNEK: KELİMELER

Kendinizi mutlu etmeniz için lügatınıza yeni kelimeler eklemenizi isteyeceğim bugün sizden. Önce kendinize karşı kullanmayı öğreneceksiniz bu kelimeleri. Kendinizi kendinizle mutlu edeceksiniz. Sonra zaten diğer insanlara bu kelimeleri söylemenize bile gerek kalmayacak çünkü siz değişeceksiniz dolayısıyla dünyanızda değişecek. Nedir bu sihirli sözcükler?  Beraber keşfedeceğiz. Bizi mutsuz eden şeylerden başlayalım. Birine "hayır" diyememek, aslında hiçte sevmediğimiz işlerde saatlerce kafa yormak zorunda kalmak, ait olmadığımız yerlerde ait olmadığımız kişiliklerimizi kendimize ağırlık haline getirmek veya en vahimi ne istediğimizi bilmemek. Bunlar başlıca mutsuzluk sebeplerimiz. Şimdi bu verilen örneklerin hepsini tek tek kelimelendirelim; "hayır", "yapamam/yapmak istemiyorum", "bu ben değilim" ve "bunu istiyorum".  Kendimize samimi olarak, kişiliğimizle aramızdaki engelleri kaldırarak kabullenelim bu kelimeleri. Mesela yapma

GEREKSİZE ODAKLANMAK

Birden fazla işi aynı anda yapmak hepimizin övünç kaynağı değil mi? Ne kadar çok işi bir koltuğumuzun altına sığdırmaya çalışırsak o kadar beğeniyoruz kendimizi. Hayatımız tam manasıyla odaklanmadığımız, yarım yamalak okunan kitaplar ve izlenen filmlerle dolu. Bir derse çalışırken diğer derse nasıl çalışacağımızın planlarını yapıyoruz ve başarılı olduğumuza inanıyoruz. Sonuçta iki işi de hallettik zannediyoruz. Peki ya bunlar gerçekten övünülecek şeyler değilde kendimize verdiğimiz cezalarsa?  Nasıl mı? Beynimiz, aklımızdan geçen her şeyi odaklıyor ve inceliyor. Ve günümüz dünyasında hep bir hareketlilik, telaş içerisindeyiz. Kimse durup "Acaba Neye Odaklıyorum Beynimi?" diye sormuyor. Konsantre olduğumuz işin sayısı ne kadar az ise aslında o işlerde o kadar başarılı oluyoruz. Çünkü beynimiz bir bilgisayar değil, çoklu işlem yeteneği pek fazla yok bu yüzden. Her şeye ayrı ayrı odaklanıp birebir ilgilenerek çözmek istiyor sorunları. Tadını çıkararak, konsantre ol

ATALET

ATALET Atalet, fizikte eylemsizlik anlamına yani hareketsizlik anlamına gelir. Sizde kendinize yeni hedefler belirledikten sonra eyleme dökme konusunda sorun yaşıyor musunuz? Büyük ihtimalle yaşıyorsunuz. ATALETİ YENMEK Ataleti yenmenin basit çözümlerinden biri ciddi anlamda planlı olmaktır. Bir süre kendinize ufak bir ajanda yardımıyla program tutun. Günlük, haftalık ve aylık olarak görevler belirleyin. Ve sık sık bu ajandaya göz gezdirin. Sonunda görevlerinize karşı bir sadakat oluşacak, onları yerine getirmediğinizde vicdan azabı çekmeye başlayacaksanız. İşte buna "görev sadakati" denir, ve ataleti yenmenin tek yolu budur.

DEHANIN DİPLOMASI YOKTUR !

Ülkemizde başarı inancı karne notlarının yüksek ve diplomanın iyi olması üzerine kurulu. Maalesef bu ülkemizdeki gençleri mutsuz, ülkemizin ise gelişmesini engelliyor. Ülke Atatürk Orman Çiftliğinde gezinen develerle dolu. Demişti Ahmet Şerif İzgören. O kadar haklı ki aslında. İyi not getiren robotlar, iyi bir diploma sahibi cahiller yetiştiriyoruz sadece. Ve mutsuz bir topluma neden oluyor bu davranışımız. PEKİ BU SORUNUN ÇÖZÜMÜ NE? Bu sorunun cevabını Konfüçyüs vermişti aslında. Sevdiğiniz işi yaparsanız, hayatınız boyunca çalışmış hissetmezsiniz. Derken bunu kast ediyordu. Mutluluğun modern formülünü yani. Böyle düşünerek çocuklarımızı yetiştirdiğimiz zaman Atatürk'ün hayaline daha çok yaklaşacağız, daha mutlu olacağız. Nikola Tesla yetiştirmek, Elon Musk yaratmak Bu kadar zor değil. Lütfen çocuklarınızın karnelerine bakmadan önce onların içinde yatan dahiye bir selam gönderin sözlerinizle.