Ana içeriğe atla

Kayıtlar

meb etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

KİM BU EFSANE KADIN?

Bu yazımızda; tarihin bizzat şahiti olan insanları tanımanın en etkili kişisel gelişim vasıtası olduğunu göz önünde bulundurduk. Ve aklımıza gelen ilk isim Kenize Murad oldu.   Peki! Kimdir Kenize Murad ? Asıl adı, "Kenize Hussein de Kotwara" olup büyük dedesi Murad Han'ın ismini yazarlık hayatında kendisine mahlas olarak seçmiştir. Annesi Selma Rauf Sultan, V. Murad'ın torunu, babası ise Hindistan eyalet mihracesi Seyyid Sacid Husseindir. 1940 yılında Pariste dünyaya gelmiştir ve eğitimini orada tamamlamıştır. Uzun yıllar boyunca dünyanın önemli çatışma yerlerinde savaş muhabirliği yapmıştır. Tanığı olduğu bu trajedik gerçekler ve tanıdığı savaşzede insanlar hakkında sessiz kalamamış ve 1971'den bugüne kadar birçok kitap ve makalesi uluslarası alanda yayınlanmıştır.  Yaptığı Çalışmalar Nelerdir?  İlk olarak Fransızca kaleme aldığı "Saraydan Sürgüne" adlı eseri çıkıyor karşımıza. Bu eserinde ailesinin Osmanlı toprakları dışında yaşadıkları h

YARIYIL TATİLİ NASIL OLMALI

Yarıyıl Tatili Nasıl Olmalı?    15 günlük bir tatile girmişken yeterince dinlenemediğimi hissettim. Bunun için bulunduğum şehri değiştirdim. Fakat bu bu gün dördüncü gün olmasına rağmen  bir türlü dinlenemiyordum. Daha doğrusu bedenim gayet mutluydu fakat zihnimin tatilden haberi yoktu. Benimse dönem sonunda sınavım olduğu için zihnimi iyi dinlendirebilmem gerekli. Bu sebeple bir kaç gün neler yapmalıyım diye düşündüm ve araştırdım. Sizler için değil aslında kendim için hazırlamıştım bu yazıyı öncelikle. İşe yaradığını gördükten sonra sizlere de belki faydası dokunur diye bunları düzenleyip yayınlamaya karar verdim. 1)Gittiğiniz yerin önemi nedir?    Gittiğiniz yer çok önemli çünkü dönem arasında bol eğlenceli, parti havasında bir yer yarım dönem boyunca bulanmış zihninizi  daha da bulandıracaktır emin olun. O yüzden sakin bir deniz kasabası veya bir köy en ideal seçim bence öğrenciler için. Çünkü deniz dalgasının kayaya çarpma sesi veya köydeki hayvanların sesi kime iyi gelmez

Hayatın Saati

 HAYATIN SAATİ Geçmişten günümüze insanlar zaman zaman bir şeylerin yokluğuna şahit olmuşlar ağır kıtlık dönemlerinden geçmişlerdir. Bunu kimi zaman bir romanın satırlarında okuruz kimi zaman ise nenelerimizin "bizim zamanımızda..." diye başlayan acıklı hikayelerinden duyarız. Peki ya biz gelecek neslimize neyin kıtlığını anlatacak veya yazacağız? Bu sorunun cevabından günlük hayatımızda sıkça bahseder olduk.  Durmadan etrafımızdaki insanlara zamanın nasıl yetmediğini, vaktin su gibi akıp geçtiğini hayıflanırken buluyoruz kendimizi. Her kıtlık bir israfın sonucudur. Zamanımızı hoyratça kullanarak biz tüketiyoruz aslında. Hepimiz ecelin nefesinin ensemizde olduğunu unuttuk ve sanki asırlarca bu dünyada kalacakmışız gibi hayatımızı rutine bindirdik. Ve artık gereksiz rutinlerimiz öyle yapıştıki bizlere bu rutinlerden kendimize veya kitaplarımıza ayıracak zaman bulamaz hale geldik.  Zaman yetmiyorsa eğer bizlere; israf etmeyelim, ölümü hatırlayıp rutinlerimiz

KİTAP ÖNERİSİ | Ocak Ayı (Yarıyıl Özel Tavsiyesi)

ŞU HORTUMLU DÜNYA'DA FİL YALNIZ BİR HAYVANDIR Yarıyıl tatili gelmişken sizlere bir "okuma kitabı"  tavsiyesi yapmak mantıklı geldi içimden. Bu 15 günü hep beraber güzel değerlendirmeliyiz. Ve bu gün paylaşacağım kitabı büyük ihtimalle 1 gün içinde bitireceksiniz. Bu kitapla benim sayemde tanışırsanız ben mutlu olurum. E zaten tanıştıysanız benim blog'umu okuduğunuz için gurur duyarım. Hani bazı sıkıcı ve sıkıntılı zamanlarda ilaç gibi karşımıza çıkan kitaplar vardır ya. Bu kitap fazlasıyla ilaç gibi. Ahmet Şerif İzgören'in tüm kitapları gibi akıcı, samimi ve yalın bir anlatıma sahip olan kitap, sadelikle ülke üzerine çok güzel eleştiriler yapıyor. Peki neden ismi bir garip? diye sorar olduğunuzu duyar gibiyim. Ahmet Şerif İzgören ve bir arkadaşı bir gün ingilizce sınavına girerler. Orada karşılarına "the elephant is only animal this world with a trunk (Fil Dünya'da hortumu olan tek hayvandır)" cümlesi çıkar. Ve bir çeviri hatasıyla arkada

İNSAN YARATMAK

Neden hayatta olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Hepimiz özel olduğumuzu düşünüyor, sıradanlığa katlanamıyoruz. Bunun için hayatımıza bize kendimizi iyi hissettirsin diye sıradan birini alıyoruz. Ve bunu karşılıklı yapmaya başlıyoruz. İki kişiden biri diğerine özel olduğunu hissettirmeyi unutunca ilişkimizi bitiriyoruz. Bir sıradan kişi daha bulup, birbirimizi özel hissetmek için hayatımıza tekrar alıyoruz.  Daha sonra bunu devam ettirmekten de sıkılıp evleniyor, sıradanlığımızı beraber yaşıyoruz. Artık başka birini özel hissetmek ve hissettirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ve bir insan yaratıyoruz. Ondan istediğimiz şekilde davranmasını, bizim gibi düşünmesini ve bizim gelemediğimiz yerlere gelip bunun gururuyla başka insanların size özel hissettirmesini istiyoruz. Toplum bunun üzerine kurulmuş gibi geliyor bana hep. Başka birinin ideallerinin gerçekleşmesini istediği ve gurur duygusu yoluyla kendini özel hissetme arzusu nedeniyle buraya zorla itiliyoruz. Ve yaşamak n

SADECE ZAMAN

Yaşamımızda günlerimiz ve saatlerimiz sayılı. Çoğu zaman bu gerçeği unutuyoruz. Aleyhimize işleyen saniyelerin sesine tıkıyoruz kulaklarımızı. Bundan dolayıdır ki mutsuz, hüzünlü ve daima bir çıkmazdayız. Kaybettiğimiz saatlerin kıymetini bilmediğimizden yaşamımızı bu kadar hoyratça kullanabiliyoruz. Unutuyoruz belki de, sonuçta bize verilen isim "unutan" demektir. ismimizin hakkını mı vermeye çalışıyoruz yaşamımızın geçip gittiğini unutarak. Öyle ya da böyle ister ismimizin hakkını vermek olsun bu unutkanlık, ister ahmaklık olsun zaman hâlâ aleyhimize işliyor. Ve biz kendimize büyük bir haksızlık yaparak saniyelerimizi üzüntüyle, nefretle veya öfkeyle hoyratça kullanıyoruz.  Önce sevgiyi unuttuk sonra da yaşamımızın kıymetini.  Şu dünyayı daima zindan ettik kendimize. Daima yapılan haksızlıklar için atıp tuttuk ama bir kedinin karnını doyurmayı bir köpeğin başını okşamayı basit işlerden bildik. Ölen bebekler için birilerini suçlarken o kıymetli y

BİR AVUÇ MUTLULUK: ANTİDEPRESAN

Size bu gün anlatacağım konunun baş rolü bir ıstakoz aslında. İlaçlar, artık ruhumuzu iyileştirmeyi de vadediyor. Tanrı kutsallığı olan bir yere nasıl kimyasal müdahale edebilir? İşte buna antideprasan deniyor. Kullanan insanlar genellikle, çok büyük bir ruhsal boşluk yaşarken doktorlar ona umut olacakmış gibi eline ilaç tutuşturuyorlar. Ve kullandığınız ilaçlar, bilincinizi bulandırmaya başlıyor. Sorununuz aynı yerde duruyor fakat siz buzlu camlar arkasına itildiğiniz için aynı yerde aynı şekilde duran ve büyüyen sorunu net göremiyorsunuz, sorun kalmadı sanıyorsunuz. Artık ıstakozumuza gelelim... Istakozların kabukları çok serttir. Ve ıstakozun kabuğu oluştuktan sonra da kendisi büyümeye devam ediyor. Fakat salyangoz bundan dolayı sorun yaşıyor, canı yanıyor, strese giriyor.  Peki bu sorunu nasıl çözmeli? Eğer böyle devam ederse ıstakoz ölecektir. Okyanusta psikiyatri kliğine gitmeli mi sizce? Tabiki tahmin edebileceğiniz üzere gidemiyor. Ne yapıyor biliyor musunuz?

SİHİRLİ DEĞNEK: KELİMELER

Kendinizi mutlu etmeniz için lügatınıza yeni kelimeler eklemenizi isteyeceğim bugün sizden. Önce kendinize karşı kullanmayı öğreneceksiniz bu kelimeleri. Kendinizi kendinizle mutlu edeceksiniz. Sonra zaten diğer insanlara bu kelimeleri söylemenize bile gerek kalmayacak çünkü siz değişeceksiniz dolayısıyla dünyanızda değişecek. Nedir bu sihirli sözcükler?  Beraber keşfedeceğiz. Bizi mutsuz eden şeylerden başlayalım. Birine "hayır" diyememek, aslında hiçte sevmediğimiz işlerde saatlerce kafa yormak zorunda kalmak, ait olmadığımız yerlerde ait olmadığımız kişiliklerimizi kendimize ağırlık haline getirmek veya en vahimi ne istediğimizi bilmemek. Bunlar başlıca mutsuzluk sebeplerimiz. Şimdi bu verilen örneklerin hepsini tek tek kelimelendirelim; "hayır", "yapamam/yapmak istemiyorum", "bu ben değilim" ve "bunu istiyorum".  Kendimize samimi olarak, kişiliğimizle aramızdaki engelleri kaldırarak kabullenelim bu kelimeleri. Mesela yapma

GEREKSİZE ODAKLANMAK

Birden fazla işi aynı anda yapmak hepimizin övünç kaynağı değil mi? Ne kadar çok işi bir koltuğumuzun altına sığdırmaya çalışırsak o kadar beğeniyoruz kendimizi. Hayatımız tam manasıyla odaklanmadığımız, yarım yamalak okunan kitaplar ve izlenen filmlerle dolu. Bir derse çalışırken diğer derse nasıl çalışacağımızın planlarını yapıyoruz ve başarılı olduğumuza inanıyoruz. Sonuçta iki işi de hallettik zannediyoruz. Peki ya bunlar gerçekten övünülecek şeyler değilde kendimize verdiğimiz cezalarsa?  Nasıl mı? Beynimiz, aklımızdan geçen her şeyi odaklıyor ve inceliyor. Ve günümüz dünyasında hep bir hareketlilik, telaş içerisindeyiz. Kimse durup "Acaba Neye Odaklıyorum Beynimi?" diye sormuyor. Konsantre olduğumuz işin sayısı ne kadar az ise aslında o işlerde o kadar başarılı oluyoruz. Çünkü beynimiz bir bilgisayar değil, çoklu işlem yeteneği pek fazla yok bu yüzden. Her şeye ayrı ayrı odaklanıp birebir ilgilenerek çözmek istiyor sorunları. Tadını çıkararak, konsantre ol

ATALET

ATALET Atalet, fizikte eylemsizlik anlamına yani hareketsizlik anlamına gelir. Sizde kendinize yeni hedefler belirledikten sonra eyleme dökme konusunda sorun yaşıyor musunuz? Büyük ihtimalle yaşıyorsunuz. ATALETİ YENMEK Ataleti yenmenin basit çözümlerinden biri ciddi anlamda planlı olmaktır. Bir süre kendinize ufak bir ajanda yardımıyla program tutun. Günlük, haftalık ve aylık olarak görevler belirleyin. Ve sık sık bu ajandaya göz gezdirin. Sonunda görevlerinize karşı bir sadakat oluşacak, onları yerine getirmediğinizde vicdan azabı çekmeye başlayacaksanız. İşte buna "görev sadakati" denir, ve ataleti yenmenin tek yolu budur.