Ana içeriğe atla

Kayıtlar

PİŞMANLIK

Ne yaparsan yap, pişman öleceksin. Belki yaptıklarından belkide yapmadıklarından.                                            -Dostoyevski- Pişmanlı, insan ruhunun derin köşelerinde saklanan ve her an çıkıp gelmeye hazır bir hastalıktır. Ne yaparsanız yapın asla kurtulamayacağınız bir his olup kimi zaman ruhsal çöküntülere dahi sebep verecek kadar ciddidir de. Kimi zaman yapılan hatalarda kimi zamansa kaçırılan fırsatlarda baş gösteren bu his yaşamımızın bir parçasıdır. Belkide bu yüzden yadırganmayacak kadar tanıdık gelir.  Hayatımız seçimlerden meydana gelir. Geleceği bilemeyen biz insancıklar,bu gelecek için seçim yapmaya mecbur bırakılmışız. Bu seçimlerde bazen vicdanımızın sesi olarak nitelediğimiz isteklerimiz doğrultusunda hareket eder ve pişmaniyet payını en aza indiririz. Lakin malumunuzdur ki her zaman içimizden yükselen bu sese kulak vermek mümkün olmuyor. İşte işler tamda bu noktada sarpa sarıyor.  Yaptığınız şeyin sonucuna pişman olmaktan ziyade benliğinize

DOĞRU

DOĞRU Başlıktan da anlaşıldığı üzere bugün bir kelime hakkında konuşacağız. Kendi zihnimde tam olarak tanımlayamadığım bu kelime lügatte, "gerçek, yalan veya yanlış olmayan" olarak tanımlanmış. Bu cümle üzerine akla gelebilecek ilk sorulardan biri; her gerçek doğru mudur? oluyor şüphesiz. Her gerçek olgunun, gerçek olma durumu doğrudur. Örneğin; ahlaken meşru olmayan bir gerçek, gerçek olması açısından doğrudur.  Küçük yaşlarda çevremizden sıkça duyduğumuz bir sözdür doğru veya doğru olmak. Dönüp baktığımızda ise amaç edinmemiz söylenen bu kelimeyi kimse bize açıklamamıştır. Beynimiz sıkça duyduğundan olacak ki bildiğini sanmaya başlamış hatta kanıksamıştır. (Bir şeyi kanıksayınca ne olur biliriz zaten, artık o konu hakkında ne bir soru vardır nede bir merak.) Eğer biraz şansımız varsa, tanımı ve uygulaması daha kolay olan "yalan" kavramı açıklanmıştır. Bizlerde doğru-yalan arasında zıt anlam ilişkisi kurarak ufak tefek sonuçlar elde etmişizdir. 

MİRAS ÜZERİNE

  MİRAS ÜZERİNE     Miras, değersiz hayatlarımıza değer kattığını düşündüğümüz ebeveyn malıdır. Mirasın tanımı bence budur yaşadığımız zamanda. Bu sorun gerçekten önemli benim için çünkü bu, miras kalacak insanlar için gerçekten önemlidir. Ailenizden size neyin yadigâr kalmasını isterdiniz bunu bir düşünün. Eğer içinde para, mal veya mülk varsa ailenizinden size hiçbir miras kalmayacak. Çünkü para zamanla harcanacak, ailenize verdiğiniz değerle birlikte. Hayatta savaşan anne ve babaların yegâne amacı iyi bir evlât bırakmaktan ziyade, zengin bir evlat bırakmak istiyorlar arkalarında. İmzaları olacaklar eserlerini para uğruna hiç eden milyonlarca anneler baba.     Bence nasıl olmalı biliyor musun? Miras, ailenden kalan değerlerin bir bütünü olmalı. Belki bir söz, belki bir fotoğraf mâziden. Bir hazineden daha değerli değil mi? Bunu retro bir düşünce olarak görebilirsin. Fakat bir öğüt kapital dünyada harcanamaz, hiçbir anı paraya karşılık satılamaz. Amaç zengin ve züppeleşmiş t

DİL VE YAŞAM

  DİL VE YAŞAM     Ülkemiz lise öğrencileri arasında garip bir ayrışma var. " Sayısalcı " ve " sözelci " diye. Onlara göre sayısalcı dilden anlamaz, sözelci de bilimden. Fakat bu böyle değildir. En güzel örneği ( Bye Bye Türkçe ) ise Oktay Sinanoğlu 'dur. Bu yazıyı da bir sayısal öğrencisi olarak yazmaktan mutluluk duyuyorum.      İnsan gibi yaşam ömrüne sadece canlılar sahip değildir. Bir kaleminde ömrü vardır, masanında. Peki ya insanların insan olmasını sağlayan dili oluşturan kelimelerin ömrü var mıdır?    Kelimeler ve anlamları bazen değişebiliyor, bazen tamamen yok olabiliyor, bazen de sürekli canlılığını koruyor. Biz dilimizdeki bir kelimenin yerine başka bir dilden kelime almayı çok sevdik. Çünkü " sözde aydın " olmak hoşumuza gidiyor. Sohbet ederken yabancı kelimeler kullanarak daha kültürlü gözüktüğümüzü sanıyoruz. Yanlış yaşamamız, yanlış düşünmemiz ve yanlış davranmamız belkide en çok dili etkiliyor. En yalnız insan bile dili kendi

SANAT VE ESER

Sanatın her dalında kültleşmiş eserler çıkar karşımıza. Bu eserler hakkında en cahilimizden en bilgilimize kadar söyleyecek bir çift sözümüz vardır mutlaka. Kimi zaman bir melodi, bilindik bir tablo veya hayatın içinden bir kitap bize her şeyden yakın ve tanıdık gelir. Kimilerimiz bunlara sürü psikolojisiyle yaklaşıp boş bakışlar ve fikirler eşliğinde övmeye çalışsada, bu ederlerde kendini bulanlarda vardır. Zaten bu artık bizden olan eserlerin övülmeye ihtiyacı  yoktur.         Onları sanatçı övgü almak için yapmamış bilakis kendini, gördüklerini ifade etmek için ortaya çıkarmıştır. Bu yüzdendir ki insanların lügatine "kült" kavramı eklenmiştir. Bana göre bu kavram kendini anlatırken tüm insanlığı anlatmaktır. Bunun ardından şu soruya cevap verelim; Kült eserlerin bu denli ilgi uyandırması mükemmel olmalarından mı yoksa, bu sanatı icrâ edenlerin bizimle bütünleşmesinden midir? Her sanat dalında binlerce eser verilmiştir. Binlerce tablo çizilmiş belki milyonlarca kit

GELCEĞİ ÖNGÖREBİLMEK

    İnsanın varoluş sebebini aramasından daha sonra başka bir merak düştü aklına. Önce bir saniye sonrasını tahmin etmeye çalıştı, daha sonra yarını. Fakat, Tanrı dememiş miydi " Geleceği sadece ben bilirim! " diye. Peki neden böyle dedi? Belki egoisttir diyenleriniz olabilir, yada geleceği bilsek hiçbir aksiyonu kalmaz gibi birşey de diyenler olabilir. Ama Tanrı insana herşeyi bulabilmesi için " akıl " ve " zekâ " verdi.    Zekâ, canlıların hayatta kalmasını sağlayan karar mekanizmalarının bütünüdür. Akıl ise sadece düşünen varlıklara özeldir. Tanrı aklı en karanlık gecede bile onu bulabilmek için verdi. Peygamber kıssaları na bakın, birçok peygamber arayışa çıkmıştır. Peki biz bu yetilerimiz ile Tanrı'yı bile bulabiliyorken neden geleceği bilemiyoruz. Yoksa gelecek Tanrı'dan daha mı gizemli?    Düşünebilen canlılar için bunun cevabı mutlaka vardır. Ama burada bence olan kısmı anlatmak istiyorum sizlere. Çok ünlü olan bir teorem var "

KİTAP ÖNERİSİ

  Şubat ayının ortalarındayken size benim için önemli bir başka kitabı anlatmayı düşündüm. Bu kitap öneri yazısının diğerlerinden bir farkı olacak. Yazının sonunda önerdiğim kitabın linkini paylaşacağım ve oradan ücretsiz olarak indirebileceksiniz.   Sizde eğer ortalıkta dolaşan saçma sapan aşk romanları ndan sıkılmış, sizi düşündürmesini istediğiniz bir kitap arıyorsanız. Bu kitap büyük ihtimalle klasik yazarlardan olacaktır. Fakat bir kitap var ki bana büyük dersler sunmuş bir armağandır kendisi. İçeriği tıpkı bir kutsal kitap gibi, pek çok konuda yazı bulunuyor içinde ve türünün ilk örneği. Google amcadan buraya " kitap önerileri " diye arayarak geldiyseniz size tam da aradığınız şeyi sunacağım ve kitabı armağan edeceğim.    Yazarımız Latince ve Yunanca bilen biri ve Bordeaux Edebiyat fakültesinde felsefe okumuştur. Bir felsefe kitabı ne kadar tatlı ve mükemmel olabilirse bu kitap o kadar mükemmeldir. Benim bu blogta kullandığım üslup onun sayesindedir. Peki kim