Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DİL VE YAŞAM

  DİL VE YAŞAM     Ülkemiz lise öğrencileri arasında garip bir ayrışma var. " Sayısalcı " ve " sözelci " diye. Onlara göre sayısalcı dilden anlamaz, sözelci de bilimden. Fakat bu böyle değildir. En güzel örneği ( Bye Bye Türkçe ) ise Oktay Sinanoğlu 'dur. Bu yazıyı da bir sayısal öğrencisi olarak yazmaktan mutluluk duyuyorum.      İnsan gibi yaşam ömrüne sadece canlılar sahip değildir. Bir kaleminde ömrü vardır, masanında. Peki ya insanların insan olmasını sağlayan dili oluşturan kelimelerin ömrü var mıdır?    Kelimeler ve anlamları bazen değişebiliyor, bazen tamamen yok olabiliyor, bazen de sürekli canlılığını koruyor. Biz dilimizdeki bir kelimenin yerine başka bir dilden kelime almayı çok sevdik. Çünkü " sözde aydın " olmak hoşumuza gidiyor. Sohbet ederken yabancı kelimeler kullanarak daha kültürlü gözüktüğümüzü sanıyoruz. Yanlış yaşamamız, yanlış düşünmemiz ve yanlış davranmamız belkide en çok dili etkiliyor. En yalnız insan bile dili kendi

SANAT VE ESER

Sanatın her dalında kültleşmiş eserler çıkar karşımıza. Bu eserler hakkında en cahilimizden en bilgilimize kadar söyleyecek bir çift sözümüz vardır mutlaka. Kimi zaman bir melodi, bilindik bir tablo veya hayatın içinden bir kitap bize her şeyden yakın ve tanıdık gelir. Kimilerimiz bunlara sürü psikolojisiyle yaklaşıp boş bakışlar ve fikirler eşliğinde övmeye çalışsada, bu ederlerde kendini bulanlarda vardır. Zaten bu artık bizden olan eserlerin övülmeye ihtiyacı  yoktur.         Onları sanatçı övgü almak için yapmamış bilakis kendini, gördüklerini ifade etmek için ortaya çıkarmıştır. Bu yüzdendir ki insanların lügatine "kült" kavramı eklenmiştir. Bana göre bu kavram kendini anlatırken tüm insanlığı anlatmaktır. Bunun ardından şu soruya cevap verelim; Kült eserlerin bu denli ilgi uyandırması mükemmel olmalarından mı yoksa, bu sanatı icrâ edenlerin bizimle bütünleşmesinden midir? Her sanat dalında binlerce eser verilmiştir. Binlerce tablo çizilmiş belki milyonlarca kit

GELCEĞİ ÖNGÖREBİLMEK

    İnsanın varoluş sebebini aramasından daha sonra başka bir merak düştü aklına. Önce bir saniye sonrasını tahmin etmeye çalıştı, daha sonra yarını. Fakat, Tanrı dememiş miydi " Geleceği sadece ben bilirim! " diye. Peki neden böyle dedi? Belki egoisttir diyenleriniz olabilir, yada geleceği bilsek hiçbir aksiyonu kalmaz gibi birşey de diyenler olabilir. Ama Tanrı insana herşeyi bulabilmesi için " akıl " ve " zekâ " verdi.    Zekâ, canlıların hayatta kalmasını sağlayan karar mekanizmalarının bütünüdür. Akıl ise sadece düşünen varlıklara özeldir. Tanrı aklı en karanlık gecede bile onu bulabilmek için verdi. Peygamber kıssaları na bakın, birçok peygamber arayışa çıkmıştır. Peki biz bu yetilerimiz ile Tanrı'yı bile bulabiliyorken neden geleceği bilemiyoruz. Yoksa gelecek Tanrı'dan daha mı gizemli?    Düşünebilen canlılar için bunun cevabı mutlaka vardır. Ama burada bence olan kısmı anlatmak istiyorum sizlere. Çok ünlü olan bir teorem var "

KİTAP ÖNERİSİ

  Şubat ayının ortalarındayken size benim için önemli bir başka kitabı anlatmayı düşündüm. Bu kitap öneri yazısının diğerlerinden bir farkı olacak. Yazının sonunda önerdiğim kitabın linkini paylaşacağım ve oradan ücretsiz olarak indirebileceksiniz.   Sizde eğer ortalıkta dolaşan saçma sapan aşk romanları ndan sıkılmış, sizi düşündürmesini istediğiniz bir kitap arıyorsanız. Bu kitap büyük ihtimalle klasik yazarlardan olacaktır. Fakat bir kitap var ki bana büyük dersler sunmuş bir armağandır kendisi. İçeriği tıpkı bir kutsal kitap gibi, pek çok konuda yazı bulunuyor içinde ve türünün ilk örneği. Google amcadan buraya " kitap önerileri " diye arayarak geldiyseniz size tam da aradığınız şeyi sunacağım ve kitabı armağan edeceğim.    Yazarımız Latince ve Yunanca bilen biri ve Bordeaux Edebiyat fakültesinde felsefe okumuştur. Bir felsefe kitabı ne kadar tatlı ve mükemmel olabilirse bu kitap o kadar mükemmeldir. Benim bu blogta kullandığım üslup onun sayesindedir. Peki kim

İLETİŞİM

  Reklam, tanıtım yazısı,backlink, konuk yazarlık ve yayınlatmak istediğiniz yazılarınız için bize skgeblogger17@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.   Ayrıca yazılar hakkında görüş ve yorumlarınızı bize yorum veya mail olarak mutlaka bildirin ki size daha güzel içerikler sunalım. Kişisel hesabımda ozgurkrcnnn@outlook.com dur. Buradan da benimle iletişime geçebilirsiniz.

KİTAP OKUYAN İNSAN TÜRLERİ

    Kitap okumak, insana yaşamak kadar fayda sağlar. Öğretir, düşündürür ve tecrübe ettirir. Hayal etmenin gücü kitapla büyür, düşünmenin güçlenmesi kitaptır. Her zaman "bir yerden" duydum derseniz pek umursanmaz söylediğiniz şey, fakat "bir yerde okudum" derseniz etkili olur. Birkaç yıldır etrafımı gözlemlerken kitap okumak hakkında 3 farklı insan tipi gördüm. Bu farklılığın temel sebebi insanların kitap okumaya olan farklı bakış açıları sebebiyle olduğunu düşünüyorum. 1) SOSYAL ORTAM OKUYUCUSU     Benim bu tiplere sosyal ortam okuyucusu dememin temel sebeplerinden biri ise bu tip insanlar sadece "kitap okuyor" diye anılmak adına kitap okurlar. Amaçları fayda sağlamak veya bilgiye olan saygı temelli değildir. Bu insanlar genellikle "kahve, kitap ve yağmur" üçgeninin arasında kitap okuyan insanlardır. Popüler kitapları okurlar. Ve ne okurlarsa onunla ilgili en az 5 fotoğraf atmadan rahat edemezler... 2) BİLGİYE TAPANLAR     Bilgiye

NERDEN ÇIKTI BU 14 ŞUBAT

        Milattan önce 3. yüzyılda Roma İmparatoru Claudius II, askeri olarak devleti güçlendirmek için askerlerin evlenmesini yasaklamış. Ve tüm genç erkekleri zorunlu olarak askere almıştır.  Bu yüzden genç çiftler uzun süre ayrı kalmışlar. Fakat St. Valentine gizli nikahlar kıyarak gençleri evlendirmeye başlamış fakat bir süre sonra bu olay ortaya çıkmış. Ve bir 14 Şubat gününde Aziz Valentine idam edilmiş. Daha sonralarda ise Papa Gelasius'a göre şehit sayılan Aziz Valentine adına 496 yılında bir tören düzenlenmiştir ve bu tören ilk "Sevgililer günü" olarak bilinir.     Her yıl Sevgililer Günün'de ortalama 7-8 milyar lira para harcanıyor günümüzde. Peki ya Anneler Günü'nde ne kadar harcanıyor? Ortalama 1.5 - 2 milyar lira. Babalar gününde ise ortalama 1 - 2 milyar lira arasında. Bu gün bir azizi anmaktan daha çok ülkeler için ekonomiye katkı sağlamaktalar.     Sevgilisi olmayan ziyaretçilerimize ise bu yokluğu hissettirmemek için biz kutlayalım dedik.

YAPABİLİRSİN | Benedict Cumberbatch

YAPABİLİRSİN     Benedict Cumberbatch'in o muhteşem konuşmasıyla yeniden güç bulacaksınız. Kendisini Sherlock dizinden tanıyor olabilirsiniz. Ve bu videoda bu adam mutlaka dinlenilmeli.

SATIN ALMAK

       Modern yaşamın insanlara kattığı en büyük sorunlardan biri de bence düşünmemek. Yaşarken, gezerken, ve okurken düşünmüyoruz artık. Kısırlaşmış anlayışlar oluşturmamıza neden oluyor bu sorun. Bu günün sorununa çözüm bulmuyoruz sırf bizi ilgilendirmiyor diye. Hayal etmekten uzağız yada hayal ettiğimiz şeyler de nesnelere sahip olma üzerine sadece. Ne kadar aşağılayıcı değil mi?    Satın alırken de düşünmüyoruz artık. Çünkü satın alırken para verdiğimizi düşünüyoruz. Peki ya sende mi öyle düşünüyorsun? Patronların senin yeteneklerine ve zamanına para öder. Kimse boşuna para ödemez iş dünyasında. Modern yaşamın temel düzeni sizin yaşamınızı satın almak üzerinedir. Fahişeleri bu gün ayıplarız belki ama bizim yaptığımızın hiçbir farkı yok, o da bizim gibi hayatını satıyor.     Benim gibi genç arkadaşlarımı görüyorum. Sürekli bir para harcama hevesi içindeler. İnsan hayatından sattığı zamanla egosunu tatmin eder mi hiç? Genç kardeşlerim hiç düşünmüyorlar genelde. Harcadıkları

MERSİNDEKİ EV VE GİZEMLERİ

    Bu gün burada sizlere zamanında ülke gündeminde çok konuşulmuş bir konu hakkında kendi fikirlerimi sunmak istiyorum. Mersinin Tarsus ilçesinde zamanında esrarengiz bir kazı başlamış ve milletvekilleri dahi içeri girememiştir. Bu kadar önemli olan ne olabilir diye düşünüp araştırma yapmıştım. Fakat internetteki kaynaklardan istediklerimi bulamıyordum ve bulduklarım bana pek inandırıcı gelmiyordu. Öncelikle size biraz Tarsus'un tarihinden bahsetmek istiyorum böylece konuyu daha net ve güzel bir şekilde anlatabileceğimi düşünüyorum. TARSUS     İlk olarak Kilikya'nın başkenti olan Tarsus 10.000 yıllık bir tarihe sahiptir. Medeniyet orada hiç durmamıştır o günden beri günümüze kadar hâlâ en güzel yerleşim yerlerinden biri olarak devam etmektedir. Zamanında İstanbul'da bile elektrik yokken 1902 yılında II.Abdülhamit sayesinde santral kurulmuş ve Tarsuslular elektrik kullanmaya başlamıştır. Ünlü filozof Ciciero burada yaşamış, Yedi Uyurlar Mağarası ve Aziz Pavlu

CESARET VE ZEKA

   Bundan milyonlarca yıl önce hayatta kalan atalarımız en cesur olan mıydı yoksa en korkak olanlar mıydı?  Doğal seçilim kanununa göre dış çevreye en iyi uyum sağlayan yaşamayı hak eder. Diğerleri ise doğanın kollarında yok olmaya mahkum olur. Zamanında kısa boylu zürafaların ağaçlara uzanamayıp açlıktan ölmesi gibi(bu sadece bir teoridir). İnsanlar üzerinde de mutlaka bu doğa tarafından uygulandı. Fakat doğa hayatta kalacak olarak en cesurlarımızı mı seçti yoksa korkak olanlarımızı mı?   Bunun için bence öncelikle "cesaret nedir?" diye sormamız gerekiyor. Cesaret atılganlık, belirsize yol alma durumudur. Cesur diye tabir edilen insan bir adım atarken önceden düşünmez yola çıktıktan sonra düşünmeye çalışır ve çoğu durumda da bu kâr etmez. Bir işe düşünmeden atılır da başarırsanız cesur, başaramazsanız aptal olursunuz. Fakat başaramama durumu her zaman daha fazladır. Fakat korkak insan işe başlamadan önce düşünür. Önce nasıl hayatta kalacağı önemlidir onun için. K

ABDÜLHAMİD HAN'I HATIRLAMAK

    Yıl içerisinde o kadar özel ve önemli günler var ki gerçekten hatırlanmaya değer günleri unutur olduk. Bunlardan biri de II.Abdülhamid Han'ın ölüm yıl dönümü. Sessiz sedasız gelen Şubat ayıyla beraber bu büyük sultanın ölümünün üzerinden tam 100 yıl geçti. 10 Şubat 1918 yılında son "Ak" sultan, son halifeyi toprağa verdik.    Bu zâtın ölümüyle ilgili birçok yazı okumuşsunuzdur belki de. Bu  yazıların çoğu yardakçıların samimiyetsiz kalemlerden dökülen cümlelerdir. Biz bunca yazının içerisinde en samimi ve doğru olarak II.Abdülhamid'in 17 evladından biri olan Ayşe Sultan'ın yazılarını bulduk. Ayşe Sultan, 6 Nisan 1956 tarihli haftalık "Hayat" mecmuasında Nihal Atsız ve Yılmaz Tuna'nın katkılarıyla hazırlanan hatıralarını kaleme aldı. Bu hatıralarda babasının ölümünü de detaylıca anlattı.    Bu ölümü acıklı beyitler yazarak anlatmaktan ziyade bir takım gerçeklere değinmek istiyoruz. Abdülhamid Han kimilerine göre bir vatan haini kimilerin

ÜLKEMİZDEN MUTLU EDEN HABERLER

   Şu günlerde hangi medya kanalını açsak felaket tellalı gibi etrafımızı kuşatan karabulutları görüyoruz. Bunlar kadına veya hayvanlara yönelik  uygulanan şiddet veya aralıksız konuşan siyasetçilerin haberleri. Durmadan bu haberleri duymaktan yorulduğumuz bir zaman dedik ki "Hiç mi güzel birşey olmuyor bu ülkede?". Sonra bu iyi haberleri bizim gibi felaket haberlerinden sıkılanlar için derledik. Umarız ki bu gibi haberlerin parçası olabiliriz. 1)SIFIR ATIK    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmeye başlanan "Sıfır Atık Projesi" öncelikle kamu binalarında uygulanması hedefleniyordu. Bu kapsamda öncelikle Cumhurbaşkanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı binalarında uygulanmaya başlandı. Ocak 2018 verilerine göre; 2920 kg kağıt dönüştürülerek 102 kişinin oksijen ihtiyacını karşılayan 51 ağaç korundu, 420 kg cam geri dönüştürülerek 50 litre petrol tasarruf  edildi. 1120 kg plastik geri dönüşümle sanayi alanına katkı sağladı. Bu haberin dev

MUAMMER KADDAFİ VE GERÇEKLER

  MUAMMER KADDAFİ VE GERÇEKLER    Bu gün size anlatacağım kişi daha önce ülkemizde halkına işkence yapıyor diye anlatıldı. Fakat Kıbrıs Harekatı döneminde ülkemiz için yaptıklarını ve Türkleri ne kadar sevdiğini kimse anlatmadı. Bu günlerde herkes bilmeden birşeylere inanmaya başlıyor. Bu konuda Celal Şengör " İkinci el bilgi en tehlikeli şeydir." der. Ve artık halkımız öyle bir seviyeye gelmiş bulunmakta ki sadece duyduklarıyla düşünür olmuş âdeta. Şimdi size sözde halkı tarafından öldürülen bir lideri anlatacağım. Onun "Muammer KADDAFİ".   1974 yılında TSK'nın adaya başarılı harekatından sonra Yunan-Türk Savaşı riskiyle Türkiye'nin silah eksiği önemsenmiş. Ve İran'dan silah istenmiştir fakat iran ufak tefek malzemeler göndererek bizi başından savmıştır. Fakat böyle bir dönemde Libya Hükümeti kapatılan Amerikan Üssü'nde kalan tüm silahları 4 uçakla Türkiye'ye göndermiştir.      Ayrıca Deniz Baykal'ı bizzat ağırlamış ve ondan Kı

ÖLÜ DENİZ YAZMALARI

ÖLÜ DENİZ YAZMALARI     Bu gün size Hristiyan ve Yahudi dünyası için çok önemli olan yazmaları tanıtacağım. Bazı yerlerde bu belgeler " Ölü Deniz Parşömenleri " olarak belirtilse de aslında sadece parşömenlerden değil, deri ve bakır yazmalar da bulunduğu için başlıkta bunlara yazmalar demeyi tercih ettim.     1947 yılında Ölü Deniz kıyısı yakınlarında bir çoban koyunlarını otlatmaktadır. Koyunlar kaybolur ve bunu fark eden çoban koyunları aramaya koyulur. Ararken bir mağaraya girer ve burada bir parşömen bulur.    Yazmaların 1947 yılında bulunmasıyla birlikte bu parşömen Kudüs Üniversitesi nin eline geçer ve araştırmalar başlar. Arkeolojik kazılar 1958 yılına kadar sürmüş olup 11 mağarada 800 civarı yazma bulunmuştur. Bunlar arasında Tevrat'ta geçen parçalar olsa da  olmayanlar da vardır. Bu metinlerin çoğu Tevrat kaynaklıdır. Fakat yazmalar içerisinde kutsal metinlerin değiştirilmiş halleri de bulunmaktadır. Metinler deri, parşömen ve bakır üzerine yazılmış

KUTSAL KASE

KUTSAL KASE  Bu gün size anlatacağım konu  Dan Brown'un çok satan kitaplarından biri olan "Da Vinci Şifresi" kitabında da anlatılmaktadır.   Kutsal Kase ününü "The Conte Del Graal" ve "Da Vinci Şifresi" romanlarından almaktadır. Kutsal kase hakkında üç adet efsane vardır. 1.Efsane "Son Akşam Yemeği"    İlk efsanede kutsal kase İsa ve havarilerinin son akşam yemeklerinde yemek yerken İsa'nın şarap içtiği kase olarak bahsedilir. Bilinir ki İsa bu yemekten sonra Romalı askerler tarafınca yakalanmıştır. Son yemeğinde kullandığı kase olduğu için ona bir kutsallık atfedilmiştir. 2.Efsane "Çarmıha Gerilmesi"    İsa Yahuda'nın ihanetiyle Romalı askerler tarafından yakalandıktan sonra halkın ileri gelenleri onu ölüm cezasına çarptırmak amacıyla anlaştılar. İsa'yı bağladılar ve onu Vali Pilatus'a teslim ettiler. Pilatus halka öyleyse ne yapalım diye sorduğunda hep bir ağızdan "Çarmıha gerelim"

RENKLER VE DAVRANIŞ

RENKLER VE DAVRANIŞ     Giyinirken, odamızı boyarken, araba alırken ve daha çok işimizde renk seçimi bizi çok uğraştırır. Halk arasında yayılan bilgilere göre; hastahaneler hijyen hissi vermek amacıyla beyaz, cezaevi saldırganlığı azaltsın diye pembe renge boyanıyormuş. Peki doğru mu sizce? Belki renkler fark yaratıyor veya yaratmıyor. Fakat yarattığı düşüncesi batı kültüründen gelmiştir. Ülkemizde ciddi şekilde bu inanış yerleşmiştir. Yakın zamanda ki araştırmalara bakarak gerçeğe siz karar verin. MAVİ    2009 yılında Brisith Columbia Üniversitesi'nde araştırmacılar bu soruya net bir cevap aramak istediler. Deneklere mavi, kırmızı ve nötr renklerde monitörler gösterilerek testlere tutuldular. Kırmızı monitör de hafıza, düzeltme ve dikkat gereken işler daha iyi sonuç verirken, mavi de ise yaratıcı işlerde başarı sağladı. KIRMIZI    Sizce kırmızı ikaz mı ihtiras mı? 2014 yılında daha büyük bir grupla testler yapan araştırmacılar renklerin etkisinin olmadığını

MUTLULUK

MUTLULUK  NEDİR? Bence hayattan beklentilerimizin karşılanması sonucu oluşan tatmin duygularının getirdiği durumdur mutluluk. Hayattan beklentilerimiz ve ona bakış açımız mutluluğumuzu etkili bir biçimde etkiliyor.                                          NEDEN MUTLU OLAMIYORUZ? Bu sorunu basitçe  3  adımda ele alacağız. 1)YANLIŞ ŞEYLERE DEĞER VERİYORUZ! Mutlu yaşamak istiyorsanız hayatınızı olaylara ve kişilere değil bir amaca bağlayın. Demiş Einstein. Bizler hayatımıza bir hedef koysak ve amacımıza bağlansak da amacımıza yürüdüğümüz yolda insanların söyledikleri ve bize karşı takındıkları tavırları ile çok fazla ilgileniyoruz. Bunlarla ilgilenirken amacımızdan sapıyoruz ve hayata karşı beklentilerimiz karşılanmamış oluyor. 2)SABIRSIZ TIRTIL UÇAMAZ! Amacımıza ilerlerken eleştirilerden ve aşağılanmaktan sıkıldığımız için hemen beklentilerimizin karşılığını almak istiyoruz. Bu olmadığında hemen sabırsızlanıyoruz. Ve koyduğumuz hedefi listemizden siliyoruz. 3) MU

İSLAM VE HRİSTİYAN MEZHEP FARKLARI NELERDİR?

İSLAM VE MEZHEP      Geçtiğimiz günlerde yayınladığımız  iki yazımızda  hristiyanlığın inanç sisteminin ayrılıklara düştüğünü ve bu inanç anlayışlarından birçoğunun gerçeği yansıtmadığından bahsetmiştik.     Bu yazılardan sonra akıllara takılabilecek olası "İslam dininde de mezhepler birbirinden farklı görüşleri savunmuyor mu?" sorusunu aydınlatmak ve bu olası soruyla beraber gelecek "Hristiyanlık ve İslam dinindeki mezheplerin sistematik farkı nedir?" sorusuna da değinerek bu iki dinin mezhepsel anlayışlarının farklılıklarından bahsedeceğiz.     İslam dininde kabul edilen Hanefilik, Şafilik, Hanbelilik ve Malikîlik adında dört tane "sahih" mezhep vardır. Bu mezhepler Peygamber efendimizin hadislerinden ve davranışlarından yola çıkılarak belirlenmiştir. Ve hiçbiri bir diğerini inkara kalkışmaz aksine saygıyla anar. Müslümanlık ve hristiyanlığın mezhep anlayışındaki ilk ve temel fark budur ki; bir dindeki mezhepler durmadan birb

EVANGELİST NEDİR VE NE YAPARLAR?

EVANGELİST NEDİR VE NE YAPARLAR?    Dün akşam bir televizyon programında bir kelimeden çok bahsedildi. Bilirsiniz sözde aydın olan insanlarımızın bazıları halkın bilmediği kelimeleri telaffuz etmeyi severler. Çünkü kendilerinde açığı yabancı kelimelerle bilgili gibi göstererek kapatmaya çalışırlar. Bu konuda Montaigne "Ben Paris sokaklarında konuşulan dili tercih ederim." der. Asıl aydınlık halkı aydınlatarak olmalı ve onlara gerçeği anlatarak gösterilmeli. Ülkemizde gerçek aydın sayısı pek az maalesef. İşte sözde aydınların ve komplo teorisyenlerinin çokça kullandığı bir kelimeyi bu gün sizlere anlatmak istiyorum.    ABD politikasında bazı dönemler neden her koşul ve şartta İsrail'e destek çıkıldığını düşündünüz mü hiç? İşte bu konuyu güzelce açıklayan bir kelime var " evangelist " . Aslında bu protestanlık altında yer alan bir mezhep. Kökeni Yunanca olan bu kelime " iyiliği vaaz eden " anlamına gelir basitçe. Evangelistler Eski Ahit'e inanı

KİTAP ÖNERİSİ | Şubat Ayı

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ      Ayın kitabı köşemize hoşgeldiniz... Bu ay bahsedeceğimiz kitap, şark insanının garbın etkisiyle  nasıl arafta ezildiğini ironi ve mizah diliyle anlatan; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kaleme aldığı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü". Bu mizahi dili o günlerdeki insanların içinde bulunduğu sosyal ezikliği delirmeden anlatmak için kullanılmış bir çıkış kapısı olarak görüyorum ben. Çünkü şark ve garbı bir bünyede yaşatmaya çalışan bir milleti gözlemlemek, anlatmak ve bizzati yaşamak fazlasıyla çetin bir savaştır. Şuan bizlerde bu savaşın içinde kendimize düşen payı alıyoruz yavaş yavaş.      Evin kadim dostu Mübarekten mahalle kahvesindeki Dişçi Asaf Bey'e kadar kitapta adı geçen her unsur en ince ayrıntısına kadar anlatılmış. Bu betimlemeler sayesinde, kitabın bir okuru değilde sanki olayları bir köşeden izleyen mahalle kahvesinin kadim bir müdavimi gibi kitabın her duygusunu tadıyorsunuz.  Kitabın her karakteri sanki sizi sıkmadan s

KAYIP KITA MU VE ATATÜRK

KAYIP KITA MU VE ATATÜRK   İnsanlığın en eski ve en ileriye gitmiş uygarlıkları hakkında varsayımlar vardır. Bunlardan biri Atlantis diğeri ise Kayıp Kıta MU 'dur. Fakat Kayıp Kıta MU 'nun Atlantis 'ten önemli olmasının sebeplerinden biri ise ilk insan uygarlığının burada olmasıdır.     Bu kıtanın Avustralya 'dan büyük olduğu ve Asya ile Amerika kıtası'nın arasında olduğu söylenmektedir. Yukarıdaki harita temsili olarak tahmin edilen yerini size göstermek amaçlıdır. Bu kıtanın varlığını kabul edenler Polinezya Mikronezya adalarının MU'nun kalıntısı olduğunu söylemektedirler. MU kıtasının varlığını ilk defa öne süren ise James Churchward anlatılanlara göre 1868 de Hindistan 'da bulunduğu bir dönem bir budist rahip ile tanışır. Ve rahip ona bir sır vereceğini söyleyerek onu gizli bir mağaraya götürür. Ona burada "Naacal Tabletleri" denilen tabletleri gösterir. Rahip ona bu tabletleri okumayı da öğretmiştir. Buradan okudukları ve öğrendikl